Dünya Türk Kahvesi Gününüz Kutlu Olsun
Babam der ki hayatta iki şey sen hiçbir şey yapmasan da seni kendine çeker kendi reklamını yapar.Birincisi taze çekilmiş kahve ikincisi yeni kavrulan leblebi…
Her ikisinin de kokusu seni kendine öyle çeker ki sen istemesen de adımların seni dükkâna yönlendirir.
Başka bir yazım da size leblebiyi de anlatacağım ama bu akşam sahne kahve’nin…
Hakkın da güzellemeler yazılan ritüeller uydurulan, şarkılar bestelenen hatta bir fincanına 40 yıl hatır konan kokusu büyülü tadı efsanevi içecek…
Düşünelim sabahın erken saatleri geceden yorgun olsan bile kurduğun alarm sesiyle kalkmış attığın yavaş adımlarla mutfağı bulmuşsun. Kahve makinen çıkacağın sabah yürüyüşünden önce mis kokulu sıcacık bir kahve yapman güne hazır olman için seni bekliyor.
Bir de tabii dost meclisleri var bol köpüklü Türk kahvesinin yanında arkadaşınla edeceğin limon lokumu tadında sohbet…
Benim için ise kahve kafein tüketimini fazlalaştırdığım sudan çok içtiğim dönem ise hayatımda ki bazı olaylara çok üzüldüğüm ya da birini çok özlediğim andır.Kulağım da belirli bir şarkı kafamda bin bir ihtimal isterim ki içtiğim sade kahvenin tadı içimde ki acıyı bastırsın.
Bir de sevdiğim adamla karşılıklı bir fincan kahveyi paylaşmak istediğim bunun için bıkmadan hayaller kurduğum anlar vardır…
Peki bu büyülü tat topraklarımıza nasıl gelmiş öğrenmek ister misiniz ? Gelin anlatayım…
Şimdiler de adım başı kahve satan dükkanlar olsa da bulunduğu ilk yıllar ulaşılması oldukça güç hatta sadece belli bir zümre’nin tüketebileceği bir ürün…
Etiyopya’nın Kaffa bölgesi’ne ait oluğu düşünülen kahve çekirdekleri rivayete göre Osmanlı topraklarına 16.yy’da gelmiş.Yıllar evvel Muhteşem Yüzyıl dizisinde Sümbül Ağa payitahta getirmiş gibi aktarılsa da bu konu da anlatılan şehir efsaneleri çok…
Bunun en akla yatkın olanı İstanbul’a Araplar tarafından getirilmiş olması lakin piştiği zaman kokusu herkesi büyülese de kahve çekirdeğinin keskin acı tadı yüzünden birçok kimse ilk seferden sonra içmek istememiş…
Sonra kendini nasıl kabul ettirdi bilmiyorum bütün dünya da bir kahve tiryakiliği başlamış.
Bugün dünyaya ölümsüz eserle bırakan pek çok kişinin de kahve tiryakisi oldukları söyleniyor.
Mesela;
- Johann Sebastian Bach kahveye o kadar sevdalıymış ki Coffee Cantata” isimli bir müzikal yazmış.
- Honore de Balzac ise tam bir kahve bağımlısı,uzun çalışma saatlerine özel karışım kahveler eşlik eder, günde yaklaşık elli fincana kadar kahve içebilirmiş.
- Ünlü düşünür Voltaire’in de günde 50 fincan kahve içtiği söylenir.
- Fransız deneme yazarı Marcel Proust yazarken mutlaka espresso içermiş.
-Victor Hugo güne mutlaka kahveyle başlar, kahvesine iki de çiğ yumurta kırmayı ihmal etmezmiş.
Ünlü sanatçıların, dâhilerin kahveyi bu kadar çok sevmesi tadından kokusundan ziyade bedene zihne verdiği zindelik,daha yüksek odaklanma gücü,daha uzun saatler çalışabilmekten geçiyor.
Bu yazıdan sonra saate aldırmadan mutfağa kahve yapmaya koşmadan önce yıllardır kalitesinden vazgeçemedim iki farklı şehirde ki iki dükkandan bahsetmek istiyorum.
Birincisi memleketim Çorum’da 1945’den bugüne kalitesini bozmadan devam eden kahve istiyorum dediğiniz zaman yanınızda taze çekip size sıcacık veren Adil Kayışoğlu…
İkincisi ise Ankara Hacıbayram da 1800’lerde günümüze kadar gelen ve her gittiğim de mutlaka uğramaya dikkat ettiğim Gül Kahve…
Sizler de benimle birlikte bir fincan kahveye kırk yıl ömür adamaya ne dersiniz ?
Benzer Haberler
Bir Hıdrellez Masalı
Naşit Özcan'ı Kaybettik
3 Mayıs Türkçülük Günümüz Kutlu Olsun
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Kutlu Olsun
Sihirli Annem Hepimiz Biriz Filminin Çekimleri Tamamlandı
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun
Harry Potter Dizisinin Oyuncu Kadrosu Belli Oldu
400 Yıl Sonra William Shakespeare'in Bilinmeyen Sonesi Ortaya Çıktı