İş sağlığı ve güvenliği, yalnızca yasal zorunlulukların yerine getirilmesiyle sınırlı olmayan, sahada karşılığı olan bir çalışma alanıdır. Bu alanda hizmet veren Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB), hem çalışanların güvenliğini sağlamak hem de işletmelerin mevzuata uygunluğunu sürdürülebilir kılmak adına önemli bir rol üstlenmektedir. Bu röportajda, yaklaşık 12 yıldır sektörde faaliyet gösteren ve İçer OSGB'nin kurucusu olan Cüneyt Bey ile bir araya geldik. Kurumların iş güvenliği süreçlerinde karşılaştıkları temel sorunları, sahadaki uygulamaların gerçekliğini, eğitimlerdeki etkileşim düzeyini ve mevzuata ilişkin bürokratik engelleri ele aldık. Aynı zamanda OSGB’lerin uzun vadede nasıl daha etkili ve sürdürülebilir bir hizmet modeli geliştirebileceği üzerine de değerlendirmelerde bulunduk.
Cüneyt Bey, sizi ve İçer OSGB'yi kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba. Ben Cüneyt. Yaklaşık 12 yıldır İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) sektöründeyim. Bu yolculukta edindiğim tecrübelerle, sadece yasal zorunlulukları yerine getiren bir firma olmak yerine, gerçekten "değer yaratan" bir iş yapmak amacıyla İçer OSGB'yi kurdum. Bizi en iyi anlatan şey, yaptığımız işin teknik kısımlarını insani bir dokunuşla birleştirmemizdir. Biz, kâğıt üzerindeki yönetmelikleri değil, sahada çalışan her bir insanın sağlığını ve güvenliğini önemseyen bir ekibiz. Bu yüzden sloganımız da "Önce İş Güvenliği" oldu. Yaptığımız her işte, bu fütursuz bir laf olmaktan ziyade, bizim için bir çalışma prensibidir.
Bir iş yerinin yönetimi ve çalışanlarıyla iletişim kurarken, onların güvenini kazanmak ve iş sağlığı ve güvenliği kültürünü benimsetmek için kullandığınız en etkili yöntem nedir?
Güven kazanmak için en önemli şey, sahada onlarla omuz omuza olmaktır. Biz, sadece denetim için gitmiyoruz, çalışanlarla sohbet ediyor, onların işlerini ve karşılaştıkları riskleri kendi gözümüzle görüyoruz. Onların dilinden konuşuyor, anlattığımız konuları kendi işlerine özgü örneklerle açıklıyoruz. Bir çalışana "bu riski neden önlemeniz gerektiğini" anlatırken, onu soyut kavramlarla boğmuyoruz. "Bu önlemi almazsanız yarın evde çocuklarınızla top oynayamayabilirsiniz" gibi somut örneklerle konuyu kişiselleştiriyoruz.Yönetimle konuşurken somut veriler üzerinden ilerleriz. Riskin getireceği maliyetin, alınacak önlemlerin maliyetinden kat kat fazla olduğunu gösteriyoruz. Bu samimi ve profesyonel yaklaşım, her iki tarafın da güvenini kazanmamızı sağlıyor.
İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin bir 'formalite' olmaktan çıkıp, gerçekten farkındalık yaratması için OSGB'lerin hangi yenilikçi yöntemleri benimsemesi gerekiyor?
Formalite olmaktan çıkıp, gerçekten farkındalık yaratması için iki temel şeye odaklanıyoruz: etkileşim ve kişiselleştirme. Öncelikle, pasif dinleyici yerine katılımcıların aktif olduğu, soru sorabildiği ve küçük senaryo uygulamaları yaptığı interaktif eğitimler düzenliyoruz. Bir çalışan sadece dinlemekle kalmıyor, uygulamanın bir parçası oluyor. Mesela, bir risk senaryosu üzerinden "Bu durumda ne yapardınız?" diye sorarak onları düşündürüyoruz. Bu etkileşimli yaklaşım sayesinde, bilgiyi ezberlemek yerine gerçekten içselleştirmelerini sağlıyoruz. İkinci olarak, her sektörün ve hatta her iş yerinin riskleri farklıdır. Biz genelgeçer eğitimler yerine, her firmanın kendi risk analizini temel alan, o işletmeye özel risklerine odaklanan eğitimler hazırlıyoruz. Böylece çalışan "bu eğitim benim için" diyebiliyor. Kendi işine, kendi makinelerine ve kendi ortamına özgü riskleri öğrendiğinde, eğitim onun için çok daha anlamlı ve kalıcı hale geliyor. Bu iki yöntemle, eğitimlerimizin sadece bir evrak olmaktan çıkıp, gerçek anlamda hayat kurtaran bir bilince dönüşmesini amaçlıyoruz.
OSGB’lerin hizmet sunduğu işletmelerde acil durum planlarının hazırlanması ve uygulanmasında karşılaştığınız en kritik güçlük nedir ve bunu aşmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Acil durum planlarında en kritik güçlük, kağıt üzerindeki planın sahaya tam olarak yansıtılamaması. Birçok işletmede planlar eksiksiz hazırlanır, ancak ne çalışanlar ne de yöneticiler bu planı yeterince içselleştirmez. Bunu aşmak için "senaryo bazlı tatbikatlar" yapıyoruz. Tatbikatları, sadece alarm çalıp dışarı çıkmaktan ibaret olmaktan çıkarıp, farklı senaryolarla zenginleştiriyoruz. Örneğin; "elektrik kontağından çıkan yangın" veya "kimyasal sızıntı" gibi spesifik durumlar oluşturup, herkesin ne yapması gerektiğini uygulamalı olarak görmesini sağlıyoruz. Bu tatbikatlar sayesinde, olası bir kriz anında kimin ne görevde olduğunu ve nasıl davranması gerektiğini herkes çok iyi biliyor.
Piyasadaki fiyat baskısına rağmen, hizmet kalitenizden ödün vermediğinizi göstermek için müşterilerinize sunduğunuz "katma değerli" hizmetler nelerdir?
Fiyat baskısı her sektörde var, bunu biliyoruz. Ama biz İçer OSGB olarak, bu durumu sadece fiyatta rekabet etmek yerine, kalitemizi ve farkımızı gösterme fırsatı olarak görüyoruz. Temel hizmetlerimiz yasal zorunlulukları zaten karşılıyor. Ama bizi farklı kılan şey, müşterilerimize sunduğumuz ekstra hizmetler. Öncelikle, biz kendimizi sadece risk analizi raporu hazırlayıp kenara çekilen bir firma olarak görmüyoruz. Müşterilerimizin risklerini sürekli takip ediyor, yeni bir durum ortaya çıktığında onları önceden uyarıyor ve çözümler sunuyoruz. Buna biz "Risk Yönetim Danışmanlığı" diyoruz. İkinci olarak, mevzuat sürekli değişiyor ve biz bu değişiklikleri yakından takip ediyoruz. Müşterilerimizi bu konularda anında bilgilendiriyoruz. "Şu kanun değişti, artık şuna dikkat etmelisiniz" gibi özel bültenlerle onları sürekli güncel tutuyoruz. Son olarak, acil durum tatbikatlarını da sıradanlıktan çıkarıyoruz. Her firmanın kendi yapısına ve risklerine özel acil durum senaryoları hazırlıyor ve tatbikatları bu senaryolara göre yapıyoruz. Böylece, olası bir durumda ne yapılacağı herkes için çok daha net oluyor. Bu hizmetler sayesinde müşterilerimiz bizimle çalıştıklarında sadece bir zorunluluğu yerine getirmediklerini, aynı zamanda işlerinin güvenliği için gerçekten değerli bir ortak kazandıklarını görüyorlar.
Resmi denetimlerin dışında, bir OSGB'nin hizmet kalitesini kendi içinde sürekli yüksek tutması için kullandığı bir "iç denetim süreci" veya mekanizması var mı?
Elbette, biz kendi içimizde de sürekli bir kalite kontrol mekanizması işletiyoruz. Her hizmetin sonrasında, müşterilerimizden "Geri Bildirim Formu" doldurmalarını istiyoruz. Bu formlar sayesinde, hizmetlerimizdeki eksik noktaları anında tespit edip, gerekli aksiyonları alabiliyoruz. Ayrıca, saha ekiplerimiz düzenli olarak iç eğitimlerden geçer ve yaptıkları çalışmalar, kıdemli uzmanlarımız tarafından rastgele seçilen örneklerle periyodik olarak incelenir. Böylece, verdiğimiz hizmetin her zaman en yüksek standartlarda olmasını sağlıyoruz.
İş sağlığı ve güvenliği mevzuatında en çok karşılaştığınız bürokratik zorluk nedir ve bu zorluğun sahada yarattığı en büyük sıkıntı ne oluyor?
Mevzuatta en çok karşılaştığımız bürokratik zorluk, bazı yönetmeliklerin sahadaki gerçekliğe tam olarak uymaması veya yoruma açık olması. Örneğin; risk değerlendirmesi yapılırken, farklı sektörler için spesifik kriterlerin net olarak belirtilmemiş olması, bazen işletme yönetimleriyle farklı yorumlar nedeniyle fikir ayrılıklarına yol açabiliyor. Bu durumun sahada yarattığı en büyük sıkıntı, zaman kaybı ve karmaşa. İşletmeler, hangi standarda göre hareket etmeleri gerektiği konusunda tereddüt yaşayabiliyor ve bu da yasal uyumluluk süreçlerini yavaşlatıyor. Biz bu durumda, tecrübemiz ve sektördeki en iyi uygulamaları referans alarak, hem mevzuata uygun hem de en etkili çözümü sunmaya odaklanıyoruz.
Bir OSGB'nin uzun vadede sadece yasal bir zorunluluğu yerine getiren bir kurumdan, Türkiye'deki iş güvenliği kültürünün dönüşümüne liderlik eden bir inovasyon merkezine dönüşmesi için en kritik üç adım ne olmalıdır?
Bu çok önemli bir soru. Bizim gibi kurumların gelecekteki rolünü de gösteriyor. Bir OSGB'nin sadece yasal bir zorunluluğu yerine getiren bir firmadan, iş güvenliği kültürüne liderlik eden bir merkeze dönüşmesi için üç kritik adım atması gerekiyor. İlk olarak, reaktif değil, proaktif bir yaklaşım benimsemeliyiz. Yani, bir kaza veya olay olduktan sonra değil, daha olmadan önce önlem almalıyız. Sadece rapor hazırlamak yerine, elimizdeki verileri analiz ederek hangi risklerin ne zaman ortaya çıkabileceğini tahmin edebilmeli ve buna göre önleyici stratejiler geliştirmeliyiz. İkinci olarak, sürekli öğrenen ve gelişen bir kurum olmalıyız. Sadece müşterilerimize eğitim vermekle kalmamalı, kendi uzmanlarımızı da yeni yöntemler ve psikoloji gibi konularda sürekli eğitmeliyiz. İş güvenliği sadece teknik bir konu değil, aynı zamanda insan davranışlarını anlamayı da gerektirir. Son olarak, genel hizmetler sunmak yerine, belirli sektörlerde uzmanlaşmalıyız. Her sektörün kendine özgü riskleri vardır. Bir OSGB, bir veya birkaç sektöre odaklanarak o alanın tüm dinamiklerine ve risklerine hakim olmalıdır. Böylece çok daha kaliteli ve yerinde hizmetler sunabiliriz. Bu adımları atarak, sadece evrak işlerini halleden bir kurum olmaktan çıkıp, Türkiye'de iş güvenliğini gerçekten iyileştiren öncü bir güç haline gelebiliriz.
Benzer Haberler
Ölümlü Kazanın Ardından Aynı Yerde Bir Kaza Daha: Bu Kez 4 Yaralı
Samsun'a Tatil'e Gelen İki Gençten Geriye Gözyaşı Kaldı
Puresolar Temizlik Hizmetleri
17 Ağustos Depremi: Unutulmaz Acının Yıldönümü
17 Ağustos 1999 : Kaybettiğimiz Canlar'ı Anarken
Ekran Başında Dehset: İşlediği Cinayeti İtiraf Eden Eş Yeniden Demir Parmaklıklar Ardında
Samsun'da Zehir Tacirlerine Geçit Yok